22 Nisan 2011 Cuma

merhaba Dilara, sen bugün 20 oldun!

doğum 'gün'ünü hep çok seven biri oldum ben, 22 Nisan, ertesi gün hep tatil olurdu ben küçükken.Ve ben bunun bana Atatürkün hediyesi olduğunu düşünür mutlu olurdum :) ben küçükken 10 Kasımlarda da oturur hüngür hüngür ağlardım zaten, dedem öldü diye, evet ben küçükken salaktım, tıpkı diğer çocuklar gibi.

her neyse, insanın doğum günleri önemlidir, çünkü insan en çok o gün anlar ne kadar sevildiğini ve hatırlandığını, insan en çok doğum günü mesajlarına sevinir, varolduğu için ona söylenen o güzel iki kelime her şeye bedeldir.
hediyede güzeldir tabi ama, ben nedense hep kutlamalarına sevinmişimdir, öylesi daha zengin hissettirdiğinden sanırım.

20 oldum ama sanki 60 olmuşum gibi çocukluğumu düşünmeden edemiyorum;
mahallede yapılan çift kale maçları, 9aylık oynamaları, bisikletle deli gibi tur atmaları, çeşitli akrobasi hareketlerine kalkışmaları, düşüşlerimi, canım deli gibi yansa da serde 'erkeklik' varmışçasına gözümden bir damla yaş akıtmama çabalarımı, tarkanın bütün şarkılarında kendimce klip çekmelerimi, yıldız tilbeden nefret edişimi, o kısacık kestirdiğim saçlarımı (ki duştan çıktığım an kururdu, hatta sanırım ben duştayken kuruyordu:S ), kuzenimle ağaçtan kopardığımız turunçla dedemin tenis raketini alıp tenis oynama çabalarımızı, basket oynama hevesimi, bazı erkek arkadaşlarımı dövmemi (üzgünüm bunun için :( ), o inanılmaz hayal gücümü, kendime uzay gemisi inşa etmelerimi, tasoda mahalledeki diğer çocukları ütüşümü, çikolata aldığımda kasiyere bütün para verip, üstünü 1den çok para şeklinde aldığım için kendimi kârda hissedişimi, daha çok param oldu diye çılgınlar gibi sevinişimi, ilkokulun ilk günü sınıf arkadaşlarım daha dün annemizi söylerken, uyuyakalışımı, ilk dişim çıktığında ilkokul hocamın ağzımda sakız var sanıp bana kızmasını, benim de o korkuyla o dişi yutmamı, koşmalarımı, merdivenin son 5basamağını atlamalarımı, düşmelerimi, kalkmalarımı, babamın tepesine çıkıp annemin kucağında uyumalarımı, ve daha nicesini yaşım kaç olursa olsun unutmam umarım..

çocukluğum bu şekilde geçmeseydi, şu anki benden eser olmazdı belki de..her ne kadar bazı akrabalarım endişe duysa da durumdan, ben son derece memnundum halimden.
biliyorum bir daha çocuk olmak mümkün değil, bu yazıyı yazdım çünkü istedim ki, 30uma geldiğimde, ve bu yazıyı okuduğumda olurda unutmuşsam bu anıları, tekrardan hatırlayayım, o an mutsuz bile olsam(malum 30 olmuşum artık) bu anılar gülümsetsin beni..

kutlayan herkese de çok teşekkür ederim, hayatımda olan herkes, iyi ki var :)

KENDİME NOT: an itibariyle hayatına giren kimse için pişman değilsin, 30nda da olmazsın inşallah benim küçük dilaracığım, 20li yaşların kıymetini de bilmelisin ayrıca, bilmezsen ağzını burnunu kırarım! 
iyi ki doğdun bir dee:))


 bu da şarkısı olsun yazının, herkes kendine yeter, güçlü olsun insanlar!

18 Nisan 2011 Pazartesi

sizi siz yapan!


 siz hiç hayatınızın farklı versiyonlarını düşündünüz mü?
 yaptığınız bir tercihin farklı olması sizi şimdiki 'siz'den ne kadar farklı kılardı hesap ettiniz mi?
 siz hiç hayatımızın rotasını çizen şeyin bazen sadece kısacık bir andan ibaret olan 'kararlarımız' olduğuna inandınız mı?


 elbet olmuştur sizinde pişmanlıklarınız, kendinizle iç hesaplaşmalarınız, o 'an'a gidip de tercihinizi değiştirmek için her şeyinizi verebileceğiniz 'hata'larınız. elbet üzülmüşsünüzdür gecelerce, ve insanlar size 'olacağı varmış', 'kader', 'yazılandan öteye geçilmiyor işte', 'senin suçun değildi' dediğinde bu sözlere inanmak ve kendinizi affedebilmek için çok çabalamışsınızdır.


eğer diğer yolu seçseydiniz ne olacağını, çoğu mutsuz anınızda hayal etmişsinizdir.bir yanlış daha az yapsaydınız sizi bekleyen geleceği; zaten çıkmaz deyip boşverdiğiniz o konunun hayatınızı ne denli değiştirebileceğini; o son sınava 2 dakikanızı daha ayırsaydınız şimdi sahip olabileceğiniz işi; o mekandan 5 dakika sonra çıksaydınız tanışabileceğiniz o insanı; 3saniye önce kafanızı çevirseydiniz şimdi sağlıklı olup olamayacağınızı; o son sözü söylemeseydiniz dostunuzu yitirip yitirmeyeceğinizi; sonra ararım diye ertelemeseydiniz ona onu sevdiğinizi son defa söyleme fırsatı bulup bulamayacağınızı; inat edip türlü oyunlar oynamak yerine doğrudan söyleyebilseydiniz aşkınızı, onun sizi seçip seçmeyeceğini; kalmak yerine gitmeyi seçebilseydiniz o macerayı yaşadığınız için kendinizi şanslı sayıp saymayacağınızı; sevmemeniz gerektiğini bildiğiniz o adam için zamanında 'mantığınızı' seçmiş olsaydınız şu an ne kadar mutlu olabileceğinizi; o her şeyden vazgeçtiğiniz aşkınızı bir kalemde silip atmasaydınız, yıllarca o adamı başkalarında bulmaya çalışmak yerine o adamla bir ömrü paylaşıp paylaşamayacağınızı; 30 yıl önce cesaret edemediğiniz aşkınızın peşinden gidebilseydiniz şimdi  hayatın neresinde olabileceğinizi elbet merak etmişsinizdir . . .


 
hayat insana çoğu zaman cömert davranmıyor, tercihlerin aynı zamanda birer kaybediş olduğunu bazen çok acı bir şekilde insanın yüzüne vuruyor. ve tercihleriniz için bir takım bedeller ödetiyor, bazen sonunda mutlu edip huzur veriyor, bazense sadece derin bir sızıdan ibaret oluyor..
hiç önemsemediğiniz küçücük bir an, bütün hayatınızı değiştirmeye yetebiliyor bazen..

bu da şarkısı olsun bu yazının..