"Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması. Ve bilir misin?
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.
Ben deyip susması, sen deyip ağlamaklı olması. "
Mevlana
Ne kötüdür an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması. Ve bilir misin?
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.
Ben deyip susması, sen deyip ağlamaklı olması. "
Mevlana
"Cennet için men eden aşıkları didardan
Bilmemiş kim cenneti aşıkların didar olur"
Fuzuli
Sen ela gözlerinde yeşil hareler,
sen büyük, güzel ve muzaffer
ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…
Nazım Hikmet
Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrediğimi?
Cemal Süreya
gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım
Atilla İlhan
Sevgililer Günü için agresif bir tutum sergilerdim önceleri, hala aramız iyi değil kendisiyle. Samimi bulmuyor ve göstermelik olduğunu düşünüyorum. Hediye alınmasını anlayamıyorum, insan sevdiğine dünyaları vermek ister bana kalırsa, her şey ortada olur, gördüğün şeyin ona ait olması gerektiğini hisseder ve alırsın, bunun adı da hediye olamaz, ; "Bir de baktım senin olması gerekeni vitrine koymuşlar, durur muyum hiç, önce tartıştım siz benim sevgilime ait olanı nasıl sergilersiniz yahu diye, sonra da aldım hemen."
Ama eminim çoğu sevgili bu sevgililer gününde eş hediyeler almak zorunluluğunda kaldı, yani beğendiği şey maddi olarak ne küçük olsun ne büyük olsun istedi, dengi dengine durumu. Ha bazı sevgililer de içten pazarlılığından yaptı bunu, o bana doğum günümde şu kadarlık bir şey aldı ben de ona bu kadarlık alacağım hesabından belirlendi bazı hediyelerin limitleri.
Bu sevgiler fazla hesap kitap işi oldu zaten, sevgililerin ilk sorgusu; "Ben seni seviyorum ama dur bakalım sen de beni, benim seni sevdiğim kadar seviyor musun?" oldu, oysa adına ister aşk ister sevgi deyin, hesabı kitabı olmazdı önceleri. Görün diye yazdım; Nazım nasıl sevmiş, Süreya ne adammış, Fuzuli ve Mevlana farklı bir aşk peşinde olsalar bile neler hissetmiş, ayrılık bile sevdaya dahilmiş onların nezdinde, sevmeyi kutsal bilmişler, sevmek sanattır zaten ya, anlayana. Birini sevince, bildiğiniz tek şey sevmek olsun isterdim, ama matematiği ilkokulda sevmekten önce öğrendiniz, iyi birer muhasebeci olarak yetiştirildiniz. Veresiye defterlerinizle baş başa bıraktım ben sizi, zaten siz pratikte sevgi nasıl yaşanır öğrenmek için fazlaca geç kalmıştınız, haybeye bir uğraş olurdu uğraşsaydık.
Bu günlerde kızmıyorum bu ticarileşmiş sevgilere de, günlere de, çünkü farkettim ki bu işten kazanan çok. Esnaf bir yandan kazanıyor, kapitalist sistem son derece memnun halinden, e şimdi bu iş için istihdam da artıyor, afişler sloganlar derken ajanslarda nemalanıyor, pastacısından çiçekçisine kadar iş var bugün, ha bir de sevildiğini görmeyi bekleyen kadınlar, adamlar da faydalanıyor. Birazcık sevgi kırıntısı arayanlar var ilişkilerinde, bir çiçek ya da bir yemek aracılığıyla duymadığı sözü, hissedebiliyor. Bana sorarsanız, siz yine de her gün söyleyin seviyorsanız, ve duymaktan sıkılmayın işitiyorsanız. İlişkiniz içinize sinmiyorsa da sevgilinizi bir mali müşavirin yanına bırakıveriniz onu oradan alan birileri çıkar merak etmeyiniz.
Şaka bir yana herkesin şairane aşklar yaşıyor olmasını yahut ilerleyen zamanlarda şairane bir aşk bulmasını dilerim.
Hepiniz, çok seviniz!