1 Ağustos 2012 Çarşamba

PSİPSİKOPATIM

Herkesin başından bir psikopat ilişki geçiyor sanırım. Er ya da geç gelip buluyor birisi.
İnsan iradesini ve sorgulama yeteneğini kaybediyor böyle zamanlarda, nedense bir teslimiyet hali çöküyor insana.

İki insanın birbirinden hoşlanmasıyla başlıyor her şey, ve galiba başlarda bu hoşlantıdan kaynaklı bir fazlaca zaman geçirme oluyor. Devamlı konuşma ve buluşma isteği, zamanını birlikte geçirme çabası doğuyor. ya da belki, o sırada iki insanda birbirine bağlamaya çalışıyordur kendilerini. sevildiğinden emin olma isteği yani.

Her neyse, ilişkimizin üçüncü kısmında, bağlama ve bağlanma işlemi başarıyla sonuçlandıktan sonra, bir benimseme hali alıyor insanı. 'o benim' düşüncesi yerle bir ediyor her şeyi. Hoşlandığımız, sevdiğimiz, hatta belki de aşık olduğumuz insan, küçük olaylarla başlıyor hayatımıza müdahale etmeye.

Mesela tatlı kıskançlıklar;
' seviyorum işte seni, ne var onunla görüşmesen, kıskanıyorum anlasana' gibi demeçlerin insanda
'ayy canım kıyamam, nolcak ya tamam görüşmeyeyim' gibi kabul etmelerle sonuçlanması gibi.

Sen arkadaşlarınla buluşacakken onun, 'onları sonrada görürsün, ben seni çok özledim' demesi sonucu arkadaşlarını ekmen gibi.

evet bunlar aslında o kadar da anormal olmayan şeyler, ancak bunun bir de sonrası var ki, o da şöyle;
iki insan birbiri üzerinde söz sahibi olmaya başladıkça, insanoğlunun yapısından kaynaklanan bir hükmetme isteği geliyor, söylediğini yaptırma, sözünü dinletme arzusu öyle güçlü geliyor ki, onun hoşuna gitmeyen insanla görüşmeyelim, kıskandığıyla konuşmayalım hatta düşman olalım, onsuz bir yere gitmeyelim, mümkünse eğlenmeyelim, hep o olsun isteyelim isteniyor.
Bu istekler bir zaman sonra tatlılıktan, kısıtlama haline dönüyor. Ve işte o an, diğer tarafta başlıyor kısıtlamalara. Madem ben yapamıyorum, öyleyse sende yapamazsına dönüyor, sende onla görüşme, sende buraya gitme, sen de onlarla takılma, sende ona bakma! vs...

Tabi ki ardından taht kavgaları başlıyor, kısıtlana kısıtlana yaşanacak bir hayat kalmıyor, insan boğuluyor ve boğulduğunu sudayken anlamıyor.

En son noktada kavgalar patlak veriyor, ardı arkası kesilmeyen, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen.
Ve en kötüsü, zamanında verdiğiniz tavizler, o son noktada başınıza kakılıyor.
ama önceden böyle değildi, eskiden yapıyodun, çok değiştin, artık beni sevmiyosun, başkası mı var ? vs...

Ve tabi ki, dayanılmaz bir hal alıp bitiyor. bu süreç 2 haftada olmuyor üstelik, yıllar geçiyor. Siz yıllarınızı sonunda doğru düzgün hatırlamadığınız kötü bir ilişkiye vermiş oluyorsunuz.

Oysa başta o insanı sevmemizin sebebi o olmasıyken, sonradan değiştirmek için götümüzü yırtıyoruz. şöyle olsun böyle dursun, onu giysin, bunu çıkarsın, sakalını kessin bıyığını bıraksın ve daha nice talep.
sonra da değiştiği için suçlamaya kalkıyoruz.

çok sevdiğimiz insanı, çok bunalttığımız için kaybediyoruz. Ama aslında bi ilişkiyi güzel kılan, sevgiliyle aradaki diyalog, arkadaşlık, aynı zamanda saygı. hep yanında olan birini özleyemezsin bi zaman sonra, ve özlemediğinin kıymetini bilemezsin.
bırakın iki insan da yaşasın kendi hayatlarını, siz bi ortak noktada birleşin, ve birlikteyken eğlencenin dibine vurun, bol kahkaha atın, bol sohbet edin, bol gözlerinizin içine bakın. belki o zaman kavga etmenin çok da gerekli bir şey olmadığını anlarsınız. var olan kavgalar yerinde olursa sevgiyi güçlendirir ancak, diğer türlü bi boka yaramaz.

egolarınıza yedirmeyin aşkınızı. gidin yaşayın, tekrar tekrar sevin, tekrar tekrar ayrılın, ama manyaklaşmayın, kimseye dünyayı dar etmeyin. ediyosanız da bilin, elbet gün gelecek, biri size o tekmeyi atacak, sonra gol olacaksınız ;)

şarkılı blog

2 yorum:

  1. Aha, hakkaten doğru, olayların başlangıç noktası, bir an ışık yaktın tepemde sayın yazar :)

    YanıtlaSil
  2. Karşındaki kim olursa olsun sevdiğin kişi olsa dahi haddinden fazla değer kendinden ödün verme gün gelir o istediğinde elinde verecek hiçbirşeyin kalmadığı an ...

    YanıtlaSil

bir diyeceğim var!