23 Ekim 2011 Pazar
geldim, gördüm, yendim!
- Hey, şuraya bak..
-ne var orada?
-birlikte yaşlanacağım adam, işte bak orada duruyor, daha beni tanımıyor, daha ne gibi bir belaya çattığını bilmiyor, beni çok seveceğinden haberi yok, ve çok sevileceğinden de.. onu terkedeceğimi de bilmiyor, yolunu kaybetmiş küçük bir çocuk gibi ona döneceğimi de.. birlikte büyürken karşımıza çıkan her dertle ustalıkla baş edeceğiz onunla, ve yıllar sonra bir gün anacağız bütün olan biteni. yaşadığımız sayısız mutlu günümüz olacak ayrıca, bazılarını unutacağız istemsiz, ama hafızamıza kazınan 'ilk'lerimiz olacak her defasında bizi tekrar yaşıyormuşcasına mutlu eden.
-saçmalama hadi yürü allah aşkına!
-görürsün bak, demedi deme..!
....
bazen bilirsiniz olmanız gereken kişinin 'o' olduğunu, daha onu hiç tanımadan, sadece 'o'nu görmeniz yeter bir hayatın gözünüzün önünden akıp gitmesine, ve yaşamak istediğiniz hayatın 'o' olduğunu farketmenize..
o bunları bilmese bile, siz bilirsiniz, birbirinize aitsiniz!
o adam sizin yanınızda uyumalı her gece, ve sabah olduğunda, bir aralık uyandığınızda, eğer ayrı düşmüşseniz birbirinizden, yanaşmalı ona ve bir tebessümle uyuyakalmalısınız yeniden. onun yaptığı bir şeye gülerken, gözlerinizin içi aydınlanmalı, ve siz ona her şeberdiğinizde o hiç kıyamamalı. sevginiz kadar sevdiğiniz diğer şey kavgaya tutuştuğunuz anlar olmalı, ortalığa saçılan tutkunuzu ve aşkınızı toplarken, bir kahkaha almalı ikinizi... daha nice güzellikler paylaşmalısınız, birlikte bir hayatın ucundan tutmalısınız..
ama işte bazen 'o' farkına dahi varmaz tüm olan bitenin, sizin hayal kahramanınız olduğundan bir haber yaşamaktadır. ama sizi durdurmaz bu farkındasızlık, yine de değişmez ona olan bakışınız, her defasında onca kalabalığın içinde, bir onu görür gözünüz, hemende bulur zorluk çekmeden, çok aranmadan. içten içe dilersiniz hayatının bir köşesinde olmayı, oturduğunuz köşeden izlemek yerine onun hayatını.. ama korkarsınız, kolay değildir zaten adım atmak yaşayabileceğiniz hayal kırıklıkları ve yine incinme tehlikesini düşündüğünüzde, fakat aldığınız hangi darbe ölümcül gelmedi ki size zamanında? atlattıktan sonra o yüzden demediniz mi kendinize 'bunu da aştım ya, daha da bişey yakmaz canımı' diye.
hayat dediğin bugün var yarın yok, bazen istediğiniz şeyler için, savaşmanız gerekir, orada duran adamı gidip oradan almanız gerekir. bazen çılgınlıklarınız size hayatınızın armağanını sunabilir.
sizin olanı, başkasına yar etmeyin, çünkü o sizin olduğu kadar sizde onunsunuz. gidin yaşayın içinizde kalanları, sonu kötü de bitse, unutmayın bunu da aşarsınız!
forever autumn- moody blues
21 Ekim 2011 Cuma
büyümek..
''elbet acı duyar tomurcuklar açarken..
acı duyar..
büyürken her şey zorlanır..''
...
büyüyor insan.. ya da bazen büyümek zorunda kalıyor.. hayat hep güzellikler sunmuyor çünkü, ikilemde bırakıyor, bir tercih yaptırıp, bir kaybediş yaşatıyor insana..
büyüyor insan, yeni şeyler öğreniyor, eski doğrularını günün birinde hataları olarak değerlendiriyor..
her canı yandığında, ister büyüdüğü için olsun, ister sevdiği için, yeni bir duvar örüyor kendisi bile farkında olmadan.. küsmüyor hayata, güveniyor yine, seviyor tekrar, ama hep bir şeylerin arkasından yaşıyor hayatı.. içinden bağrıp çağırmak geçerken, susmayı yeğliyor, karşısındaki hata yaptığında dünyaları yıkmaktansa, hatasını farketmesini bekliyor, seni seviyorum diye haykırıyor ama duvarın diğer tarafındakine sesi gitmiyor..
duvarların arkasında yaşamaya öylesine alışıyor ki, bir gün cesareti kırılmış buluyor kendini, gitmeye korktuğu gibi gel demeye de cesaret edemiyor.. büyümek bazen ağır geliyor, bazen insanı duvarların arkasına hapsederken, bazen de o duvarların altında kalmış enkaz haline getiriyor..
fakat asıl büyümek, tüm bunları görmeye başlayınca gerçekleşiyor..
havasız kalan bir odanın içinde durmak gibi aynı, o odada saatlerce oturduktan sonra, dışarı bir kez çıktın mı, odaya girdiğinde havasızlığın seni boğması gibi, koşup pencereye camı açman gibi.. bir kere farkedince ne yaptığını, kendini hapsettiğin yeri, eline balyozu alıp kendin yıkıyorsun duvarlarını..
pişman olmak değilde, hatalarını gördüğünde büyüyor insan gerçekten.. kabullenebildiğinde yanlışlarını, aynadaki suretine daha güçlü gözlerle bakar hale geliyor, kendine gülümseyebiliyor..
hata yapmaktan korkmamayı biliyor büyüyenler, pişman olmak gibi bir kavram olmuyor onlar için, çünkü geldikleri yerde olmalarının sebebi, o ana dek yaşadıkları..
aynı yoldan defalarca geçmek ürkütmesin sizi, aynı şarkıyı defalarca dinlemek nasıl sıkmazsa, nasıl her defasında farklı bir tınının farkına varırsa kulaklarınız, aynı filmi her izlediğinizde, gözünüze nasıl bir ayrıntı takılırsa her defasında, hayatta da bazen aynı şeyi yaşayıp çok farklı tadlar alırsınız, ve bir gün gelir, o yol en sevdiğiniz yol olur, o şarkıyı tekrar dinlediğinizde müziği yaşarsınız adeta ve o filmin içinde bulursunuz kendinizi birden, mutlu sona giderken..
kaybedecek tek şey, cesaret edemediklerimizdir, ve yaşayamadıklarınız büyümekten de çok yakar canınızı..
hatalı, acılı ama 'iyi ki'li büyümeler hepinize..
another day in paradise
17 Ekim 2011 Pazartesi
tek atımlık bir kurşun mu yoksa aşk?
- hep aşık oldular sana, çokça..
-öyleyse neden hep çok incittiler en sonunda?
-sen neden incittiysen tek aşkını o denli, onlarda o yüzden üzdüler seni..
-aşk bir kere mi bu hayatta?
-cevabını hissetmiyor musun? içinde tek bir kişiye yer var hala, çabaların boşuna..
sahi aşk yalnızca bir defa mı geliyor başımıza? geri kalanlar onun yansıması mı oluyor bu hayatta?
sonraki aşklarımız içlerinde hep 'ilk aşkımızdan' bir şeyler mi barındırıyor yoksa? biz her seferinde aynı insanın bir parçasına mı aşık oluyoruz aslında?
unutulmuş aşklar var mı dünyada? aşık adam unutmayı ister mi ya da?
hani size bi gece yarısı gelen sevgiliye sımsıkı sarılırsınızda kokusu siner ya üstünüze, işte aşık olduğunuzda da teninize işler o insana duyduğunuz sevgi, hücrelerinize kadar işler. nasıl mı anlarsınız bunu, basit.
canınızı en çok yakan insan o olmasına rağmen, gördüğünüz zaman onu, karşınızda sadece o vardır. geri kalan bütün resimler, konuşmalar silinir, onu görür gözünüz, onu işitir kulağınız..
ve de içinizde zerre kızgınlık, kırgınlık bulunmaz. sizin gözünüzde bir ömür boyu değişmez o, hala yakışıklıdır, hala güzeldir, hala bu dünyadaki herkesten daha çok sevilmeye layıktır. yaşınız kaç olursa olsun, onu gördüğünüzde, onun çekiminden alamazsınız kendinizi.
unutabilir misiniz bilemem, ama siz her unutmaya çalıştığınızda, vücudunuza giren mikropla savaşan akyuvarlar gibi karşı çıkar benliğiniz, en özel, en güzel hatıralarınızı sunar önünüze..susarsınız, kendinize bile itiraf etmezsiniz, korkarsınız çünkü bu gerçekten içten içe.. korkarsınız her gece aynı insanı düşünerek başka biriyle uyuma ihtimalinizden.. çok defa içinizden geçer koşup gitmek, ben geldim demek, ama hep aksi yöne giderken bulursunuz kendinizi.. cesaretiniz kırılmıştır, canınıza tak etmiştir, inat etmişsinizdir, kendinize bundan böyle sizi mutlu edecek biriyle olma sözü vermişsinizdir, fakat çokca zaman sonra farkedersiniz 'o'nun size yaşattığı en büyük acı bile, birbaşkasının verebileceği en büyük mutluluktan daha değerli, daha güzeldir..
peki tüm bunlara rağmen, gerçeği adınız gibi bildiğiniz halde neden hala yerlerinizde duruyorsunuz?
doğru diyorsunuz, her şeyin bir zamanı var..
dikkat edinde zaman 'herşeyinizi' çalmasın..
why does my heart feel so bad?
-öyleyse neden hep çok incittiler en sonunda?
-sen neden incittiysen tek aşkını o denli, onlarda o yüzden üzdüler seni..
-aşk bir kere mi bu hayatta?
-cevabını hissetmiyor musun? içinde tek bir kişiye yer var hala, çabaların boşuna..
sahi aşk yalnızca bir defa mı geliyor başımıza? geri kalanlar onun yansıması mı oluyor bu hayatta?
sonraki aşklarımız içlerinde hep 'ilk aşkımızdan' bir şeyler mi barındırıyor yoksa? biz her seferinde aynı insanın bir parçasına mı aşık oluyoruz aslında?
unutulmuş aşklar var mı dünyada? aşık adam unutmayı ister mi ya da?
hani size bi gece yarısı gelen sevgiliye sımsıkı sarılırsınızda kokusu siner ya üstünüze, işte aşık olduğunuzda da teninize işler o insana duyduğunuz sevgi, hücrelerinize kadar işler. nasıl mı anlarsınız bunu, basit.
canınızı en çok yakan insan o olmasına rağmen, gördüğünüz zaman onu, karşınızda sadece o vardır. geri kalan bütün resimler, konuşmalar silinir, onu görür gözünüz, onu işitir kulağınız..
ve de içinizde zerre kızgınlık, kırgınlık bulunmaz. sizin gözünüzde bir ömür boyu değişmez o, hala yakışıklıdır, hala güzeldir, hala bu dünyadaki herkesten daha çok sevilmeye layıktır. yaşınız kaç olursa olsun, onu gördüğünüzde, onun çekiminden alamazsınız kendinizi.
unutabilir misiniz bilemem, ama siz her unutmaya çalıştığınızda, vücudunuza giren mikropla savaşan akyuvarlar gibi karşı çıkar benliğiniz, en özel, en güzel hatıralarınızı sunar önünüze..susarsınız, kendinize bile itiraf etmezsiniz, korkarsınız çünkü bu gerçekten içten içe.. korkarsınız her gece aynı insanı düşünerek başka biriyle uyuma ihtimalinizden.. çok defa içinizden geçer koşup gitmek, ben geldim demek, ama hep aksi yöne giderken bulursunuz kendinizi.. cesaretiniz kırılmıştır, canınıza tak etmiştir, inat etmişsinizdir, kendinize bundan böyle sizi mutlu edecek biriyle olma sözü vermişsinizdir, fakat çokca zaman sonra farkedersiniz 'o'nun size yaşattığı en büyük acı bile, birbaşkasının verebileceği en büyük mutluluktan daha değerli, daha güzeldir..
peki tüm bunlara rağmen, gerçeği adınız gibi bildiğiniz halde neden hala yerlerinizde duruyorsunuz?
doğru diyorsunuz, her şeyin bir zamanı var..
dikkat edinde zaman 'herşeyinizi' çalmasın..
why does my heart feel so bad?
14 Ekim 2011 Cuma
zamansız'
sizin hiç çok erken bulduğunuz 'biri' oldu mu?
siz hiç henüz zamanı gelmemişken 'birini' sevdiniz mi?
geç kalınmıştan beterdir 'erken' bulunmuş aşklar, hep yanlış yaşanırlar, fakına hep sonradan varılırlar..
öyle bir dünya ki bu, herkes birbirini birilerine hazırlamakta, birbirlerini büyütmekte insanlar, bir öncekinde yaptıkları hataları, bir sonrakinde yaşamamaktalar.. tıpkı anne babaların ilk çocuklarını yetiştirirken yaptıkları yanlışları, ikincisinde tekrarlamamaları gibi.. büyük çocuğun her zorluğu, her kısıtlamayı, her cezayı çekip de, küçüğünün her türlü şımarıklığına, isteğine ses çıkarılmaması gibi..
her neyse..
bazen erken bulunan aşklar çarçur olup giderler, oysa bir sonraki o olsa belki de sonsuza kadar mutlu yaşarlar..
kıymeti anlaşıldığında bir erken aşkın, hayatınızın sonuna kadar yanınızda olsun istediğiniz kişinin 'o' olduğunu anladığınızda yani, çoğu zaman çok geç kalınmış olunur. ya gurur derler adına, ya 'artık olmaz', ya 'geçen zaman zarfında yaşananları hazmedemeyeceklerini' söylerler, ya da en basitinden 'unuttum ki..' derler.. sebep ne olursa olsun, birlikte olması gereken iki insan, birbirlerinden ayrı ölür, bir yaşamı 'yaşayamadan', yalnızca 'tüketerek' giderler..
araya giren zamana rağmen, yine de birbirlerini bulanlar ise, yani birbirlerine ait olduklarını anlayanlar, ve zamanı geldiğinde, hiç ses çıkarmadan, yeniden birbirine kavuşanlar, yeniden 'yaşamaya' başlayanlar..
en büyük şanstır onların başına gelen, birbirlerini 'yaşarlar' bi hayat boyu, ve ölüm değil, ayrı kalmak korkutur yalnızca onları.. bu yüzden kıymeti bilinmelidir..
zamansız aşklarınızın kıymetini zamanında anlamanız umuduyla..
bir başka aşk
siz hiç henüz zamanı gelmemişken 'birini' sevdiniz mi?
geç kalınmıştan beterdir 'erken' bulunmuş aşklar, hep yanlış yaşanırlar, fakına hep sonradan varılırlar..
öyle bir dünya ki bu, herkes birbirini birilerine hazırlamakta, birbirlerini büyütmekte insanlar, bir öncekinde yaptıkları hataları, bir sonrakinde yaşamamaktalar.. tıpkı anne babaların ilk çocuklarını yetiştirirken yaptıkları yanlışları, ikincisinde tekrarlamamaları gibi.. büyük çocuğun her zorluğu, her kısıtlamayı, her cezayı çekip de, küçüğünün her türlü şımarıklığına, isteğine ses çıkarılmaması gibi..
her neyse..
bazen erken bulunan aşklar çarçur olup giderler, oysa bir sonraki o olsa belki de sonsuza kadar mutlu yaşarlar..
kıymeti anlaşıldığında bir erken aşkın, hayatınızın sonuna kadar yanınızda olsun istediğiniz kişinin 'o' olduğunu anladığınızda yani, çoğu zaman çok geç kalınmış olunur. ya gurur derler adına, ya 'artık olmaz', ya 'geçen zaman zarfında yaşananları hazmedemeyeceklerini' söylerler, ya da en basitinden 'unuttum ki..' derler.. sebep ne olursa olsun, birlikte olması gereken iki insan, birbirlerinden ayrı ölür, bir yaşamı 'yaşayamadan', yalnızca 'tüketerek' giderler..
araya giren zamana rağmen, yine de birbirlerini bulanlar ise, yani birbirlerine ait olduklarını anlayanlar, ve zamanı geldiğinde, hiç ses çıkarmadan, yeniden birbirine kavuşanlar, yeniden 'yaşamaya' başlayanlar..
en büyük şanstır onların başına gelen, birbirlerini 'yaşarlar' bi hayat boyu, ve ölüm değil, ayrı kalmak korkutur yalnızca onları.. bu yüzden kıymeti bilinmelidir..
zamansız aşklarınızın kıymetini zamanında anlamanız umuduyla..
bir başka aşk
8 Ekim 2011 Cumartesi
Uyursever
-Çok yorgun gözüküyorsun, ne oldu?
-Uyuyamıyorum son zamanlarda, ondandır..
-iyi ama niçin? Canını sıkan bir şey mi var?
-hayır uyuduğumda yakama yapışan bir aşk var, uyandığımda canımı yakmaya devam eden, ne öldüren ne yaşatan cinsten bir şey işte…
Gündüzleri zerre aklınıza gelmeyen, belki en son aylar önce gördüğünüz insanı rüyanızda görürsünüz bir gece, hiç ilgisi yokken. Oysa yatarken düşünmemişsinizdir bile onu, ama işte bir şekilde o yine size acı vermenin yolunu bulur, kendisi gitmiştir çoktan ama ismi ve hatıraları hala durmaktadır, hiç eskimeden, zerre eksilmeden, sizin bile bilmediğiniz bir yerlerde. Yıllar geçip gitse bile onlar dipdiri kalmayı başarırlar..
bu bir ‘bilinçaltı’ aşkıdır..
Hani şarkı der ya ‘bir sevmek bin defa ölmek demekmiş’ diye, bu bir ‘ bin defa ölüp de hiç ölmemekmiş’ halidir.. ertesi güne gözünüzü açtığınızda sanki daha dün terk edilmiş gibi canınızın yanmasıdır, gözünüzde kurumuş yaşlarla uyanmaktır, hayata devam edebilmek için zorlandığınız zamanlardır..
Sanki siz onca şeyi aşmamışsınız gibi, sanki her şey başa sarmış gibi hissettir. ‘yaşıyoruz işte’ dersiniz, mutsuz değilsinizdir, ama mutlu da değilsinizdir.. hayır onu geri de istemezsiniz o an ‘çıkıp’ gelse, ama can bu, yanmak için ille fiziksel ya da ‘taze’ bir duygusal acı aramaz…
Uyanınca bir sorgulama hali alır benliğinizi, ‘oysa hiç aklımda yoktu’ dersiniz, oysa üstünden onca zaman ve insan geldi geçti, oysa çok da bir şey yaşamadık ki.. bir burukluk kaplar içinizi, aynada kendi suretinizi görür ve de ‘boşver be ‘ dersiniz, tıpkı ilk zamanlarda günde 5 kere kendinize öğütlediğiniz gibi, boşver ...
Hayatınıza kaldığınız yerden devam edersiniz sonra, daha önce de başardığınız gibi…Ve en sonunda zaman zaman sizi uykusuz bırakan ‘acı’ rüyalara bile alışırsınız, hatta sabah sorgusu bile yapmamaya başlarsınız…
Ama işte bazen öyle seversiniz ki, siz unutursunuz, bilinçaltınız unutmaz…
Tatlı rüyalar…
şarkısı:mutlu olmak varken
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)