25 Eylül 2014 Perşembe

UyurYaşar

beklersin bir tren garında, 
gözünün gördüğü, 
onun gelmediğidir. 
beklersin elin telefonun hemen yanında, 
telefonun çaldığı
onun aramadığıdır
yaşama başlamak istersin de 
onun olmadığı bu dünya hayli anlamsızdır
uyur uyanırsın
ölünceye dek. . .

16 Eylül 2014 Salı

birkaç iyi adam!

iyi adamlar kaybederler bayım. 
bir adam ne vakit iyi olsa, başlar kaybetmeye. 
iyi adamlar, öyle bir severler ki, korkarsın bayım. 
korkarsın ama, iyi bir adam gördün mü incitmeden duramazsın 
iyi adamlar, çok derinden yaralanırlar. 
kanları akmaz ama yaraları da kabuk bağlamaz, 
dünyalarını sererler önüne, 
dünyayı bir an bile umursamazlar 
iyi adamlar, er ya da geç terk edilirler. 
ve kurşun geçirmez olurlar.
çünkü bir iyi adam aldığı her darbede
bir duvar çıkar kendine
ve o iyi adamlara
ulaşılmaz bir daha. 
siz yine de iyi adamları incitmemeye çalışın bayım. 
çünkü iyi adamlar, incindikten sonra 
bir daha asla eskisi gibi iyi olamazlar. 
bir gün sizde incinirsiniz bayım,
bir zamanlar ‘iyi’ olan bir adam tarafından . . 

12 Eylül 2014 Cuma

new species!

yalnız insanlar tanıdım ben. kimisinin beş parası yoktu, kimisi çok zengindi, çok yakışıklısını da gördüm, yakışıklı sayılmayacak olanları da ve güzelleri tanıdım güzel olmayanlardan sayıca daha fazla. 
ortak noktasıydı hepsinin yalnızlık, bir yalnız yaşama sırasında arada yalnızlıklarını paylaşmayı denemişler başka yalnızlarla. 
özleyince kendi yalnızlıklarını, terketmişler sevdikleri kadınları/ adamları. 
kimisi yorulmuş, ‘biz’ olabilmeyi denemekten, çünkü bıkmış sadece ‘ben’ diyenlerden.
kimi benimsemiş bu yalnızlık işini, denememiş bile ‘bir’ olabilmeyi. 
oysa kalabalıklara karışınca insan kendisini çok zannediyor.
yalnızlıklarının farkında olmayan insanlar da tanıdım ben. kalabalık içlerine yuva yapmış, ortalık tenhayken dışarı çıkmayan. kendisini sevdirebilmek için uğraşan, geniş kahkahalar atan, ama yine de yalnız yatan, yağmur yağınca yalnızlığa yakalanan. 
hepsi de yapayalnızdı işte. 
şimdi düşününce tüm bu olan biteni
diyorum ki;
belki de insan dememeliler artık bize. 
yalnız olmalı türümüzün adı. 
kolay kabullenebilsin diye bazıları. 

10 Eylül 2014 Çarşamba

Kadın


zamanın bir yerinde 
bir şehir de 
bir adam 
yaşamın kaynağını buldu
bir kadını sevdi 
asla sahip olunamayan
tüm benliği ile teslim oldu adam
tek gayesi kadını bir daha hiç kaybetmemekti


ve kadın
kaç cinayetin 
sevilen katili olmuştu
kaç sevdiğini tam yüreğinden vurmuştu
zamanın bir yerinde
bir şehir de 
bir kadın
bir gece vakti, terketti
ansızın.  

9 Eylül 2014 Salı

Söz Meclisten Dışarı!

son yıllarda sıkça gözlemlediğim ve kendi çevrem dahil ortak çevrelerde de sıklıkla dile getirilen bir cümle var; 
‘Türkiye’ de yaşanmaz’ 

yabancısı olduğu şehirleri, ülkeleri daha kolay benimsiyor insanlar. ancak bunu benimserken kendi ülkelerine acımasız yorumlar getiriyorlar. evet bazı dünya devletleri gelişmişlik ve modernlikte bizden iyi durumda olabilir, ancak bu bizim ülkemizi karalamaya yetmez. 
evet hali hazırdaki siyasi liderimizi beğenmiyor olabilirsiniz, ama bu toplumumuza hakaret etmenizi haklı göstermez. kendi toplumuna, kendi halkına seçim sonucuna bakarak cahil diyen insanları, onları adeta lanetler gibi ‘bunlar müstehak başlarına geleceklere’ diyen insanları öncelikle ‘insan’ lığa davet etmek gerekiyor, gerçi çoğu zaman işleri olduğu için o arkadaşlar bu davete icap edemiyor. 

sen o beğenmediğin insanlar için ne yaptın diye sorarlar adama. 
gidip dertlerini mi dinledin? 
gidip ihtiyaçları neymiş onu mu öğrendin? 
gidip yardım etmeye mi çalıştın? 
gidip onlara inandığın şeyin doğrusunu mu anlatmaya çabaladın? 

hayır kardeşim, sen oturduğun yerden, yarımyamalak bilgilerin ve de ondan bundan duyduğun sözler doğrultusunda, sadece laf salatası yaptın. ruhunda hissetmedin sen hiçbir acıyı, hiçbir olayı. sözde duyarlı olmak adına yaptın bütün paylaşımları. Tüketim toplumunun esiri olarak, 21.Yy trendi haline gelmiş bencilliğinden ödün vermedin. 
sen eleştirisel gözle inceledin, hep başka memleketlere özendin, hep hasretini çektin doğmadığın toprakların, hep başka yere ait oldun sen, ama dönüp bakmadın kendi insanına, kendi insanının insanlığına! 

hayır kardeşim görmedin sen kendi vatanındaki güzellikleri, söze gelince Atatürkçü oldun, ama onun hayal ettiği gençliğe bile saygı duymadın, belirli gün ve haftalardan öteye çıkmadın, onun ideolojisini devam ettirmek için hiçbir çaba sarf etmedin. Ama çok laf ettin insanlara, başörtülüye laf ettin, baştakine laf ettin, polisine laf ettin, gazetecine laf ettin, oyuncuna laf ettin, kısacası sen senin fikrinde olmayan herkese laf ettin. 

oysa önce saygı duymalı insan, dinlemeli sonra, anlatmalı kendi bildiğini, bi ortak yol yoksa kendi yoluna gitmeli. 
sırf senin gibi düşünmüyor diye hakaret etmemeli insanına, çünkü senin aptal diye gördüğün, cahil diyip geçtiğin, senin değil belki ama benim dedem, benim teyzem, benim amcam. evet bu ülkenin insanı bizim insanımız.  

madem şikayetçisin bu kadar, madem hoşuna gitmiyor, basıp gitme başka ülkeye kardeşim, otur ülkende savaş ver kendi bildiğince. git o beğenmediğin yerleri gör, sofralarına otur, onları dinle, onlardan ol, bir de öyle bak hikayeye. 
sonunu beğenmezsen, kendine yeni bir kitap alırsın, bir uçağa atlarsın, gidersin yaşamak istediğin yere. 

ama, sen önce bir dene. 

8 Eylül 2014 Pazartesi

NEDEN sen?

çoğu kavram gibi sevgi ve aşk kavramı da yirminci yüzyılda  kaldı diyebiliriz. Günümüz ilişkilerinin bu kadar yüzeysel olmasından sonra herhalde günümüz ilişkilerini biraz eleştirmek çok da yalnış olmaz. sosyal medyanın bu denli hareket kazanmasıyla birlikte ‘bir yeni’sini bulmakta bir o kadar hız kazanmış durumda. henüz daha bitmemişken ilişkiler, bulunuyor ‘like’lanacak yeni sevgililer. bu denli kolay ulaşmakta, öyle sanıyorum ki bir o kadar değersiz kılıyor ilişkileri. 
kadın ve erkeklerin çoğunluğunun iki şey istediği bir dünyada yaşıyoruz artık;
’seks ve para’ 
kimse sevgiden bahsetmiyor artık, kolay bitebilecek ilişkiler arıyor, bundan ötürü olsa gerek ki, parmağında yüzük olan erkekler çok daha kolay kız buluyor. işlerin hesaba döküldüğü bir devirde, herkes ne kadar çok ‘yiyebileceğine’ bakıyor. 

tabi ki haliyle, değerleri koruyan, sevgi ve aşk’ a değer veren insanlar da yalnız kalıyor. sanmayın ki, bu yalnızlık yapayalnız bir süreci doğuruyor. hayır tam aksine çokça insan görüyor, içinde çok fazla ’sevgi ve aşk’ geçen cümleler duyuyor, bunların bu denli kolay söyleniyor olmasına şaşıyor, karşınızdakinin sizi APTAL yerine koymasına dayanamıyorsunuz. kendini öven, zenginliğini vurgulayan, boş boş konuşan, kendine olan beğenisi tavan yaptığı için anlık ego patlamaları yaşayan öyle çok insan var ki, hiçbir başarıya imza atmamış ve de zeka yoksunu olan. 

işte böyle durumlarda, bu insanların karşısına geçip aynen şu soruyu sormalısınız; 

NEDEN sen? 

çünkü senden daha yakışıklısı var, senden daha zengini var, senden daha zekisi inanamayacağın kadar çok var, daha kültürlüsü daha görmüşü var. söylesene neden sen? evet ille ki senden kötüsü de var, ama inan bu yeterli değil. 

bu sorunun cevabı bu denli metaryelist olmamalı beyler bayanlar. 
bu sorunun cevabı daha samimi, daha içten olmalı. 

çünkü, sen bana bakarken gözlerinin içi gülmeli mesela, 
çünkü, sen beni dünyada sahip olduğun her şeyden daha önde tutmalısın mesela, 
çünkü, ben üzülsem senin için yanmalı, 
çünkü, senin yanındayken zaman durmalı, 
çünkü, hayatın getireceği bütün zorluklara birlikte göğüs gerebilme kuvveti vermelisin sen bana
çünkü, inanmalıyım ben sana, 
çünkü, gerçek olmalısın sen,
çünkü, değerli hissetmeliyim kendimi senin yanında ben.   

zaten sorun yüzeysel insanların size asla böyle hissettiremeyecek olması, ve bir diğer sorun kız/erkek insanların kendilerini bu denli kolay harcatması. 

böylesine çarpışık ilişkiler gözler önündeyken, ben hala birilerinin, sevgiye ve aşka gereken özeni gösterdiğine inanıyorum, hala değerlerini yitirmeyen birileri olduğunu düşünüyorum, hala yanyana olduğu için dünyanın bütün acılarını omuzlarında taşıyabilen insanlar olduğunu görüyorum. 

çünkü böyle olmasına ve buna inanmaya sadece ben değil, hepimizin ihtiyacı var.