16 Kasım 2014 Pazar

Deliye öyle bakma, ona göre de sen delisin sonuçta!

Çocukluğumdan belliydi şahsına münhasır bir tip olacağım. Oyuncak falan derdim değildi pek, saat hastasıydım, sağlam şeyleri bozup tamir etmeye çalışırdım, bir de şapkayı kafamdan çıkarmazdım. Bir bayram alışverişinde o zamanlar şimdikinden çok daha prestijli bir marka olan Wrangler-Lee ' den, bizim kot dediğimiz şimdinin jeani olanla aynı fiyat bir şapka almıştım, ailemin salak olcak bu çocuk bakışları altında kendinden emin bir şekilde, tek toplu alışverişimizde tercihimi ondan yana kullanmış geri adım atmamıştım. 6-7 yaşlarındaydım, bir sene kadar hiç çıkarmadım o şapkayı, nubuk gibi bir şapka olduğu için yazları şımşırık olurdu kafam ama aldırış etmezdim. Çocukken insan daha tutkulu seviyor, ayağına vursa bile sevdiği ayakkabıdan vazgeçmiyor mesela. Hala severim şapka takmayı bu arada, kafam yumurta biçiminde olduğundan (annem öyle söyler) cuk oturuyor çoğunlukla.

Her neyse kalemi elime almamın nedeni size çocukluk hikayelerimi anlatmak değil, şahsıma münhasırlığımı göstermek. Normalde pazarları uyumayı seçer insanlar, bense erken kalkmayı severim. Pijamamla markete inmeyi (bu da çocukluktan kalmadır), hava soğuksa bir atkı dolayıp boynuma, bir de ceket geçirip sırta, hop tamamız. Aslında evin altında bir kahveci olsa, kahve almaya inmeyi de isterdim. Öyle palas pandıras iner, her zamankinden alır, biraz yürür, birkaç gazete ve dergi alır dönerdim. Kahvaltıya pek düşkün değilim, kalabalık olmadıkça geniş kahvaltıda yapılmıyor zaten, yapılırsa da şizofrenik bulurum bu durumu. Ben, kendim ve öteki takılacak olsak, çay koymak mecburiyetinde de hep ben kalırım işime gelmez zaten.

Çocukken hep kendimce şarkı uydururdum ben, şimdi de sanki hayatım bir filmmiş gibi geliyor, sufle veriyorum kendime sürekli, insanlara altyazılar geçiyorum. Dublajı bir sevemedim gitti, zaten samimi gelmeyen hiçbir şeyi sevemedim ben, hep çok samimi yaklaştım, hep kendilerinden bildi insanlar. Oysa konunun sizinle hiç ilgisi yoktu, uzun metraj bir filmin kısa süreli figüranlarıydınız siz, kendinizi fazla ciddiye aldınız.

Ne diyorduk, ha evet market. Damacana suları sevmem mesela, şişeden içmek isterim, kolayı da teneke kutuda tercih ederim. Belki gözüme hoş geldiğinden, belki de tek başıma 10 litre suyu içemeyecek olduğumdan. Litrelik kolalar hep ziyan oluyor zira.

Tek kişi de olamadım mesela hiç, 11 yaşımdaydım kaç kişiyiz aslında diye sorgulamaya başladığımda. 15' te de Tanrı'yı sorgularken buldum kendimi. Bakmasana öyle, seninki beni de bunun için yollamıştır belki, öyle düşün. Ya da ne istersen onu düşün, bana ne!

Çok yakın arkadaşı oldum kendimin hep, zaten insana kendinden yakın kimse olmuyormuş. Bir arkadaşımın benim acı çekmemden mutlu olduğunu gördüğümde, keskin bir doğrulama aldı bu görüşüm kendi nezdimde. Ve herkesin aslında aynı duyguda olduğunu farkettiğimde arkadaşımı bağışladım. İnsan mutluluktan gebermiyorsa, kimsenin güzel haberine sevinmiyor, aksine birileri mutsuz olsun da destek olalım birbirimize istiyor. Kulüp kurar, halay çekerler belki bir arada olurlarsa.

Kalıpları da sevemedim hiç, içimdeki çoşkuyu çevremdekilerin bastırması hoşuma gitmedi, kabul de etmedim zaten. Ne geldiyse içimden onu yaşadım. Hem sana ne be benim hayatımdan, önüne baksana sen!

Ama sevdiğim şeyler de oldu tabii. Okumayı sevdim mesela, izlemeyi bir de. Karaktere fazla girdim, tutkum karıştı işin içine, zor çıktım bazı hikayelerden. Ama mahkum kalmadım tek hayata, çok değişik hayatlarım oldu bu sayede. Pek mutlu sonum yok ama olsun, nasılsa başka hikayeler bulurum kendime. Arkadaşlarımı da çok sevdim mesela, baya ama canımdan parçaymış gibi sevdim, az kişiydiler zaten. Mutlu olmalarını istedim hep, hepsi gittiler. Film bitince ne kadar oturabilirsin ki zaten salonda? Kimi kızdı bana, kimi küstü, kimi değiştiğimi düşündü sevmez oldu beni. Oysa ne saçma, dünya değişirken insan nasıl aynı kalsın! Düpedüz gerilik olurdu bu. Sevgililerim oldu sayıca pek birşeye benzeyemediler ama onları da çok sevdim, kurşunun önüne atlarsın ya hani o ölmesin diye, trajediye kurban gidersin filmin sonunda, o şekilde sevdim. Korkarsın yani, ben korktum en azından, bıraktım o işi. Sevme işi dikiş tutmadı bende anlayacağın.

Tüm bunlardan sonra, normal olmadığıma karar verdim, bir gün Charles Adams amcanın sözünü okudum bir yerde, rahatladım baya. Şöyle demiş evvel zaman içinde ;

"Normal is an illusion. What is normal for the spider is chaos for the fly."

Yanisi, sana normal olan bana felaket.
Çok da takma canısı! 

2 yorum:

bir diyeceğim var!