22 Ocak 2015 Perşembe

KIR ZİNCİRLERİNİ!


insanoğlu yaklaşık ikiyüz bin yıldır anatomik olarak varolmakta, elli bin yıldır da modern davranışlarda bulunmaktadır, ve varolduğu ilk günden bu yana, yani ikiyüz bin yıldır evrimini belirli oranda tamamlayabilmiştir. Çoğalma ile birlikte bireyselliği bırakıp küçük topluluklar halinde yaşamaya başlamış, yerleşik düzene geçmeleri ile beraber de ‘ahlak’  kuramı gelişmiştir, ilerleyen zamanlar da buna ‘görgü’ de eklenmiş, ve hep beraber yaşayabilmenin ortak dili oluşmuştur.

Ancak insanoğlunun hiç gelişmeyen ve değişmeyen yönleri de vardır, genetik ile asırlardır nesillere aktarılmakta olan. Bunu M.Ö. 400 lerde yaşamış olan Platon da, 1800lerde yaşamış olan Tolstoy da, yine aynı yüzyılda yaşamış olan Nietzsche de, 1100 lü yıllarda yaşamış olan Şems ve daha pek çok düşünüre baktığımız da görebiliriz.

Platon esaret, bağlılık ve karanlığın rahatlık olduğunu ve insanoğlunun zincirlerini kırmaktan hoşlanmadığını görmüştür. Geçen akşam arkadaşımla otururken gecenin sorusu olarak şunu sorduk; Eğer yarın ölecek olsanız, arkanıza yaslanır ve 'aldığın bu hayat fena değildir, üstü kalsın?' mı derdiniz, yoksa ‘durun bana biraz zaman verin, yaşayacaklarım henüz yaşanmadı’ mı derdiniz? Dürüst olabilir misiniz kendinize yaşadığınız hayat için, ya da memnun değilseniz sahip olduklarınızı riske edip yenisine başlamayı seçebilir misiniz? Bağlılıklarınızı bir kenara bırakıp, yaşamın kendisine bağlanmaya gücünüz var mıdır içinizde, barınma ve korunma daha mı baskın çıkar yoksa? Cevabınız yaşayacaklarınızın yaşanmadığı kanaatindeyse, 'yarından başlayın yaşamaya o halde' desek başlayabiliriz misiniz sahiden?

Tolstoy genelevdeki kadınların, koca bulmaya çalışan kadınlardan daha namuslu olduğunu söylemiştir. En azından orospular parayı peşinen isterler, oysa belli bir sınıfa mensup koca peşindeki kadınların çoğu erkekle değil parasıyla ilgilenir, rahat hayat kolay para peşindedir der.  Çağımızda bunun değişmediğini söylemeye gerek yok herhalde, aksine negatif bir büyüme gerçekleşiyor günden güne. Evlilik programlarına çıkıp ev araba arayanların samimiyeti daha fazla çoğu ilişkiden, en azından ne istedikleri konusunda dürüstler.

Nietzsche 1800lerin sonlarında parlamış bir düşünürdür ve insanların onu ancak 1900lerin sonlarında anlayabileceğini iddia etmiştir, bu hayata bir yüzyıl daha geç gelseydim söylediklerimin değeri daha çok bilinirdi diye düşünmüştür. Kendisinin görüşlerini dönem koşulları içerisinde incelerseniz pek çok otoriteye karşı çıktığını da anlarsınız, ve bu dönemde kolay gözükenin o dönemde imkansıza yakın olduğunu da hesaba katmanız gerekir. Neredeysen derinden derine kaz orayı! der, insanlara değil kendisine. Kendi alevinle kendini yakmadıkça, küllerinden doğmanın mümkün olmayışını dile getirir tıpkı Simurg Destanında anlatıldığı gibi. İçindeki bilgelik içinde gizlidir der, Simurg da, Platon da, Nietzsche de. Fakat bedelleri vardır kendini yakmanın, hayatı düşünmek ve sorgulamak rahatı bırakmaya mal olur, çünkü yaşam ilüzyonlardan ibarettir, kendinizi mutlu sanarsınız ama aslında değilsinizdir, istemediğiniz şeyleri yapmış, hoşunuza gitmeyen okullar okumuşsunuzdur sistemdeki hiyerarşinin üst kategorilerinde yer alabilmek için ve başarınızla mutluymuş gibi yaparsınız, kendi hayatınızı başkaları için yaşamaya başlarsınız, değer verdiğiniz şeylerden uzakta kalırsınız ve bu döngünün farkına vardığınız an bu döngüde daha fazla kalamazsınız. İşte yanma o zaman başlar, ama doğabilir misiniz küllerinizden gerçekten?

Ve Şems, insanoğlunun açıklarını bir bir farketmiş, kırk kurala dönüşmüştür ağzından çıkanlar, hayatı daha doğru yaşayabilmek için. Tuhaf olan ne biliyor musunuz, o 'açıklar' hala aynen durmakta, zerrece kapanmadan. Yaşadığımız çağlar boyu, değişmeden kalan tek şey insan. Bakın otuzsekizinci kuralında ne diyor Şems bizlere :
“ "Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazırmıyım?" diye sormak için hiç bir zaman geç değil.
Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık.
Her an her nefeste yenilenmeli.
Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli. “

Lafı toparlamak gerekirse Irvin Yalom’ un da söylediği gibi: ‘İncelenmemiş bir hayat, yaşanmamış demektir’. Hayatlarınızı inceleyin, neyin doğru olmadığını ancak kendiniz bulabilirsiniz, yarattığınız durumlardan kendiniz kurtulabilirsiniz, kendi kendinizi ancak siz var edebilirsiniz. Küllerinizden doğmayın tamam ama yaşamak tek uğraşınız, bari biraz özen gösteriniz!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

bir diyeceğim var!