arada hayatlarımızın farklı senaryolarını düşünmekten alamıyorum kendimi. ikimize farklı hayatlar çiziyorum, bazen çok erken çıkıyorsun karşıma, bazen geç kalıyoruz birbirimize. bazı senaryolarda seni bulamamacasına arıyorum mesela. sırtsırta oluyoruz bazen, kendimize dünyadaki en uzak mesefaden bakıyoruz, birbirimize dokunamıyor, tanışamıyoruz. bazense elele verip dünyaya meydan okuyoruz.
sen italyan oluyorsun mesela, ben Fransız, henüz maceraperest ve beşparasız gençler iken rastlıyoruz birbirimize, bir seyahat sırasında rötar yapan uçağın sayesinde. İkinci sınıf insanlar kategorisinde ki sigara içme yerinde çakmağımın olmayışından mütevellit sigaramı yaktığın an görüyorum gözlerini ilk defa. ve ömrüm boyunca ne vakit sigara yaksam aklıma hep gözlerinin geleceğini o an anlıyorum. Hayır, gözlerin sıradan ama öyle bir bakışın var ki, uçurumun dibinden dünyaya bakmak gibi. Hem hiç büyümemiş bir çocuk, hem hüzünbaz bir adam, binbir silüet yerleşmiş gözlerine.
4 saat sohbet ediyoruz duraksız, hayatlarımıza yüzeysel dokunuşlar yapıp üzerinde durmuyoruz kim olduğumuzun çok fazla. ikimizinde hayatını anlamlı kılan uğraşları var. sen müzikle ilgileniyorsun, ben resimle. uçağım geliyor, gitmem gerekiyor, senin bir saatin daha var benden sonra, ben tam kapıya gelmişken, sen koşup yakalıyorsun beni, sormazsan affetmeyeceksin kendini.
'bundan sonraki seyahat noktamızı aynı yer yapsak, ne dersin' diyorsun.
ben ömrüm boyunca bunu beklemiş gibi, zamanı ve yeri söylüyorum.iki hafta sonra daha önce hiç gitmediğimiz bir ülkenin yabancı sokaklarında buluyoruz kendimizi. dört günlük bir şey yaşıyoruz, şarkıda ki gibi, az uyuyor, çok geziyor, bolca yürüyor, hiç susmuyor, türlü çılgınlıklar yapıyoruz. hayatımızın son dört gününü yaşıyor gibi cesurca davranıyoruz. hayat boyu kopamayacağımızı ilk anda anlasak da korkuyoruz birbirimizi kaybetmekten bu yüzden dile getiremiyoruz bir türlü. Derken daha sonra ikimizinde reddettiği o alkollü gecede, sence ben, bence sen söylüyorsun ayrılmamamız gerektiğini. 1 sene sonra yanyana gelmeye söz veriyoruz.
sen müziğini yapmaya devam ediyorsun, ben resim yapıyorum. arada alan çıkıyor, biraz para kazanıyorum. aynı anda birkaç işte çalışıyoruz. sen kendi barını açmanın hayalini kuruyorsun, ben bir sanat galerisi sahibi olmanın. küçük şirin bir eve çıkıyoruz, kendimize ait köşeleri olan, birbirimizin alanına saygı duyuyor ve en çok da bunu seviyoruz.
en güzel yağmur yağdığı zamanlar güzel oluyor evimiz, çok sevdiğimiz ve pahalı olmayan bir şarabımız var, eğer kutlama yapıyorsak bir de pizza alıyoruz yanına o küçük ve yılların ustası olan pizzacıdan.kutlamak için büyük şeyler de gerekmiyor üstelik, bazen senin şarkın çok alkış alıyor, bazen benim resmimi öven çıkıyor, bazense sadece birbirimizi buluşumuzu kutluyoruz. küçük birikimimizle sahibi olduğumuz bir vespamız var, pazarları hep gittiğimiz bir park birde, kahvaltıdan hemen sonra istisnasız gittiğimiz, bu arada kahvaltıyı hazırlamayı ben iyi beceriyorum, yemekleri sen güzel yapıyorsun..
hava güzelse hemen çimlere uzanıp kitap okuyoruz, ben kahvemizi sırt çantama koymayı ihmal etmiyorum. birbirimize yettiğimiz küçük dünyamızın, gelecekteki hayalini kuruyoruz yine birlikte..
az şeyle çokça mutlu oluyoruz..
işin kötüsü ne biliyor musun?
ben hep hikayeler yazarken bize, farklı hayatlar yaşatırken mutluluk içinde, sen bu dünyada hala gelip beni bulmuyorsun.
aşk olsun..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
bir diyeceğim var!