16 Ekim 2014 Perşembe

unutmak

'bir türlü bulamıyorum
kızıla çalan bir günbatımının gecesiydi
zifiri karanlıktı
gözlüğümü tezgahta bıraktım 
saatimi çıkardım sonra, masanın üzerine bıraktım
ceplerimi yokladım, cüzdanım arabada kalmış olmalıydı
aldırmadım.
ceketimi portmantoya astım sonra
ama sizi nerede bıraktım o gece
bir türlü hatırlayamıyorum.. '

…..

unutmamaya dair o kadar çok şey kazınmıştı ki kafasına adamın, unutmak olası bir durum gibi gözükmüyordu. bu her sabah uyanır uyanmaz sigara yakmak gibi istemsiz bir alışkanlıktı onun için, yazlıklarını dolabın en ücra köşesine koyar gibi kış geldiğinde, bir ilişkinin bitiminde de hatıralarını uzak raflara koymayı alışkanlık haline getirmişti. Hem böylesi daha kolay oluyordu, ortalıkta duran tshirtler ve şortlar hatta o hiç sevmediği parmak arası terlikler kışın orta yerinde etrafa saçılmış halde kalsa can sıkardı, belki biraz can yakardı. zira yakmak sıkmaktan haylice kuvvetli bir acılanma türüydü. 
yine bir kış akşamı, iş çıkışı gittiği meyhane de çakırkeyif olmaya yüz tutmuş ve ‘gidenler ama hep kalanlar’ başlıklı konu terkisine oturmuşken sofranın, muhabbetin bitişinde telefonların ele alındığı o an da farkına vardı bütün gerçeğin, arayacağı ve 've benim birdenbire yüzünü değil gözünü değil senin sesini göresim geldi'
diyeceği kimsesi kalmamıştı adamın, gelmiyordu işte aklına birisi, içinden gelmiyordu o çok büyük aşklarından birine telefon etmek. 

hesabı ödeyip, kapıdan çıktıklarında, Aralık ayının soğuğundan çok ‘unutmuş’ olmanın verdiği o keskinlik üşütüyordu adamı. Geceleri ıssız kalan Beyoğlu sokakları gibi kimsesiz kalmıştı adam, geceleri üşüyünce sarıldığı o ‘eski’ aşkı, yoktu artık. ve birden ‘o’nunla birlikte unuttuğu öteki şeyler köşeyi dönünce birbir çarptı yüzüne. 
‘aşk’ tanımsızdı artık, ilk görüşte yürekte yara açan o gözleri unutmuştu, ‘tutku’ anlamsızdı artık, onu her gördüğünde kızgın olduğu zamanlarda bile içinden ona koşup gitmek için göğüs kafesini yırtan o adamı hatırlamıyordu, ve ‘şefkat’ yalnızca içinde fazlaca ünsüz bulunduran bir kelimeydi, başını omzuna yasladığında nasıl duygular hissettiğini asla bilemeyecekti bir daha. 
Adam kadını unutmuştu işte, ve onunla birlikte gitmişti sevmek duygusu da. 
bir daha asla Sevmenin nasıl bir şey olduğunu anımsayamadı adam..

…..

‘kalbim kül oldu 
eski bir kütüphane yangınında
ben yandım
kimi cürret ettiysem sevmeye 
kendime küçük kaldım
zayıf kaldım'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

bir diyeceğim var!